isim vererek daha en başından hiçe saydın bir kere bu duyguyu, bu inancı ya da bu fikri. isim vererek küçümsemiş oldun belki de. aslında tek yaptığın sınırlamak oldu. verdiğin ismin tanımıyla sınırlamak oldu bu şeyi, her ne ise.
isimlerin kötü tarafı bu ya zaten. bir tanımı var. o kadar. oysa ki bir duygunun tanımı olması ne kadar da kötü. duygu o haliyle isimsiz kalsa olmaz mı? ya da bir inanç; illa ki sağlam temellere dayanan mantıklı bir inanç mı olmalı? kendi halinde ufacık da olsa bir inanç olarak yaşasa ne var ki?
nasıl anlatırsın ki hissettiklerini? işte yuvarlak var, bi ışık.. sonra kelebek geliyo.. rengeranek.. ışıl ışıl oluyo ortalık.. sonra gidiyo kelebek. karnım ağrıyo. bi gülümseme var yüzümü güldüren. bir yol var uzun mu uzun... ayaklarım pes etmiş yürümeye ama içim kıpır kıpır. bir düzensizlik var, bir kayboluş... bir ahenk var diğer yanda sonra da bir ışık. yanıp sönüyor.
ne anladım ki şimdi? oysa hissettiğin şeyi hissediyorsun zaten. bilmene gerek yok.
nasıl anlatırsın ki inançlarını? bir karanlık var. zifiri karanlık. gölgeler var karanlıkta. belli belirsiz... ellerimi uzatıyorum karanlığa tutunacak bir yer ararcasına. öyle ufak ufak adımlar atıyorum. ellerimle sağı solu yoklayarak. bitmiyor boşluk. kayboluyorum. başladığım yeri de unuttum dönemiyorum. oturuyorum karanlığa. karanlık bu. karanlıkta insan gözlerini açtığında birşey göremez ki. ama kapattığında istediğini görür. anlıyor musun? zifiri karanlık var ama ben gözlerimi kapatamıyorum.
neye inandım ki şimdi? biliyor musun neye inandığımı? ya da seni boş ver, ben biliyor muyum ki?
bir fikrim var aslında benim... ama anlatamam pek... kelimelerle aram iyi değildir.
kelimeleri sevmediğimden...
so say we all...